Pazar, Aralık 12, 2010

YEKTA KOPAN'IN OKULA GELMESİ VE...

Bir şeyler yazmanın vakti gelmiş de geçmiş bile..nicedir el sürmeden beklettiğim bloguma sevimli bir yazı yazmaya niyetlendim nihayet..şöyle ki;
Evet,başlıktan da anlaşılacağı  üzere Yekta Kopan dün gece üniversitemizdeydi.Yoğun kar yağışı sebebiyle, 19.30 da başlaması gereken söyleşi bir saat kadar geç başladı ama o kadar beklemeye fazlasıyla değdi.Umarım kendisi hakkında bilgi vermeme gerek yoktur çünkü şuan o kadar vaktim yook maalesef!
Çok hoş bir sohbet ve çok hoş bir geceydi,kendisiyle tanışmaktan,hoş sohbetini dinlemekten,yorumlarından ve farklı bakış açısına canlı canlı tanık olmaktan çok mutlu oldum.Onu sahnede görmek "ses"ini bir yayın aracılığıyla değil de direkt duymak gerçekten çok hoştu.Çok tatlı,çok hoş sohbet,çok mütevazi aydın bir insan..Bir kitabını imzalatmak ve beraber bir resim çektirmek de nasip oldu dün gece <gecenin en güzel anlarından biriydi itiraf ediyorum hehe :P > umarım onu canlı dinlemek herkese nasip olur :)

Pazartesi, Kasım 22, 2010

BEZGİN

İki ay olmuş yeni bir şeyler yazmayalı..yazacak bir şey bulamadığım için mi?hayır.fırsat bulamadığım için olmalı; bir de içimden gelmediği için..olmuş işte.zaman yine su gibi akıp geçmiş ve biz o suyun kıyısında durup seyre dalmışız,yorgun gözlerle..yollar teptim,yıllar teptim.bir garip yolcuyum hayat yolundaaaa!..püff...

 bi ara dönücem.

Salı, Eylül 21, 2010

2 2-0 9

Bugün benim doğum günüm.
"babamın öldüğü yaşta"değilim henüz ama babamsız başka bir yaştayım.."sizin hiç babanız öldü mü?" demiş şair ve devam etmiş "benim bir kere öldü kör oldum/yıkadılar aldılar götürdüler/babamdan ummazdım bunu kör oldum"...bende ummazdım babamdan bunu..benim de bir kere öldü babam ve ölüş o ölüş!..Kör olmadım ama ben,aksine daha iyi görür oldu gözlerim her yaş dönümlerinde bir yaş daha büyüdükçe..İnsanlar gördüm,insanlar tanıdım.Yalanlar gördüm,yalanlar tanıdım..Kimsesizligimden vuruldum ya bir kere vurulmadan,kırılmadan büyüyemez oldum..Ne hayattı benim ki be!Buraya kadar çok gördüm çok geçirdim göya..artık yanılmam dediğimde tam da yanılgıların en büyüğünü yaşadım,bu doğrudur dediğimde meğer en yanlış olanı seçtim!Kör olmadan büyüdüm işte böyle..bir yaş daha büyüdüm,"ben" oldum neye uğradığımı bilemeden..Anneme sorsanız iyi ki oldum,babama soramıyoruz malum..kime sormak  isterseniz buyurun sorun ama ben oldum bir kere ve bir yaş daha yaşlanıyorum; iyi ki doğdum! :(

Not:Kendi doğum gününü,kendi blogundan böyle bi edebiyat yaparak kutlayan ilk blog yazarı olarak kendimi tebrik ediyorum,tamam! :)

Perşembe, Eylül 09, 2010

APAÇİLER

Emo'lardan sonra şimdi de yeni bir akımla karşı karşıyayız;Apaçiler! Yalnız bu apaçiler sizin bildiğiniz apaçilerden değil..Bunlar yaşadığımız yüzyılın /bir nevi doğal seleksiyonu sonucu ortaya çıkmış/ ürünlerinden diyebiliriz.Bu -öteki - genç kuşağı tarif edecek olursak;gördüğüm kadarıyla tarzları emolara  yakın  ama saç tıraşlarında apaçimsi saç modellerini benimsemiş,arka sokakların modern görünümlü çocukları,doğan görünümlü şahin gibi..hepsinde düşük bel pantolon,büyük ihtimal çakma converse ayakkabı  ve tabi vazgeçilmez damla model  çakma RayBan gözlük..Biraz arabeske yakın tarzları var,rap ve hip hop da dinliyorlarmış,nette onlar için modern yeni nesil kıro ya da maganda da deniyor,yine nette çeşitli tanımlamalarını bulmak mümkün..ben bunları ilk kez nerde gördüm tam olarak hatırlamıyorum ama bu karşılaşmada pek bi anlamlandıramamıştım bu modeli açıkcası..sonradan da günümüzde gençler arasında çok yaygınlaşan apaçi danslarını izledim.Bu dansı ilk gördüğümde de kolbastının son versiyonu falan sanmışım açıkçası!bi garip hareketler,dırıdınn dınn dınnn dırıdııınnnn dın dıınn diye kendini tekrarlayan bir müzik eşiliginde yapılan bu dansın adının daha sonra yaptığım deriinn araştımalar sonucunda apaçi dansı oldugunu öğrendim!Ama bence zaten bu dans apaçi dansı diye başlayıp bi  yerlerde kolbastıya dönüşüyor ya neyse..Şimdi nerden çıktı bu apaçiler diyeceksiniz?Valla bende nerden çıktılar bilmiyorum ama her gece evimin önünden geçen illaki birkaç arabada çalan bu apaçi müziğini dinlemek zorunda kalınca bende bu konuya değinmek, bilmeyenleri bilgilendirmek istedim kendi çapımda! :P
Apaçi ya da Emo fark etmez,bu gençlerin ve benzerlerinin ortaya çıkmasındaki faktörler,ki aslında hepimiz biliyoruz,neyse onlar ortadan kalkmadıkça biz onlara onlar bize alışmak suretiyle sıradan yaşamlarımıza devam edeceğiz ve ben de her yaz gecesi balkonumda otururken her senenin farklı akım müziğini,o müziği çalarak geçen otomobillerden mecburen öğrenmeye devam edeceğim!İyi geceler Türkiye..

Çarşamba, Eylül 01, 2010

U -

Zamanın incitmişliği kuşatmış etrafımı.Rafa kaldırmaya çalıştığım ne varsa hepsi olanca tozuyla önüme serilmiş gibi.Kafamı kaldırıp yukarı ya da ileri bakmak istedikçe,geçmişin kanlı çengeli enseme takılıp beni boğarcasına çekiyor götürmek istediği yer nereyse oraya!Her şey dağınık,her şey flu..net olan hiç bir şey yok.Müzik bile -ki bana haz veren en güzel şeylerdendir- artık dinlemez oldum;şarkılarda kendimi aramak,kendimi bulmak ya da daha önce duymadığım yeni bir notayla yeni bir şey bulmak isteği bile gizli gizli terk etmiş beni..Buna yaşlanmak mı deniyor bilmiyorum,belki depresyon belki ümitsizlik hali belki de gelip geçici bir durum ama birilerinin (belki Tanrının) beni,bir şeylerin artık iyiye gideceğine inandırması gerek..Bir şeylerin degişeceğine inanmak istiyorum,karanlıklar aydınlık olsun ve eskisi gibi kendi mutlu müziğimde kaybolmak istiyorum.umut istiyorum,sadece biraz umut...notalar umuda çalsın,ritm kalbimi hızlandırsın eskisi gibi ve ben kendi sahnemde kendi şarkılarımı söyleyeyim.Şarkım,"U-" fiilinden "um-" olsun ki emrine uyup "umayım" ardından "ummak" olsun sesler,seslerin adı "umut" olsun..Sonra "Bravo" diye bağırsın biri eski günlerdeki gibi..

Cuma, Ağustos 27, 2010

TARİHSİZ

Tırnağın olamaz
Kanatan bu yarayı hala
bile olamaz
yaradan damlayan
kan kadar.

Kan..damar..ilik..
Düğme düğme göğsümde
gökkafes bir sürelik
Baş belası tuzlu tenlerin.
yürek bin defada kaç
an geçirir düşün bir kere
Kıyma bırak mürekkeplerine
kalemlerin.
Zira gitmek gerek kurumadan
henüz.
Gitmek gerek yara tazeyken
henüz.

Kan..akar..lirik..
damarda kısa yoldan
bir geçit yeni
hayata bağlandık son
bir kerelik..

Çarşamba, Ağustos 25, 2010

Ödüllü Yarışma

Kitapkolik.Net ,kitap ödüllü bir yarışma düzenlemiş kitaplarla ilgilenen blogculara duyrulur...bilgi için lütfen tıklayın: http://www.kitapkolik.net/kitapkolik-net-kitap-odullu-yarisma

Pazartesi, Ağustos 23, 2010

MURPHY KANUNLARI-2


  1. En acemi balıkçı daima en büyük balığı yakalar.
  2. Kendileriyle poker oynadığın insanlar karşısında asla kartlarla sihirbazlık numaraları yapma.
  3. İhtiyaç duyduğun mal asla satışta değildir.
  4. Telefon sen daima dış kapının önünde anahtarlarla boğuşurken çalar.
  5. Aşk mektupları, iş anlaşmaları ve para alacağınız 3 hafta sonra gelirken, gereksiz mektuplar postaya verildiği gün gelir
  6. Eğer işlerin ters gittiğinde çok şey kaybedeceksen, onlara çok dikkatli bak.
  7. Şans eseri kaybedecek hiç bir şeyin yoksa rahatla.
  8. Her şeyini şans eseri kazanmışsan, yine rahatla
  9. Gülümse.. yarın daha kötü olacaktır.
  10. Eğer kendini iyi hissediyorsan, üzülme bunu da atlatırsın.
  11. Öneriler önerme.
  12. Eğer bir şeyi, hiç kimsenin yanlış anlayamayacağı kadar açık anlatıyorsan, birileri mutlaka yanlış anlayacaktır.
  13. Herkesin uygun bulacağından emin olduğun bir iş yapıyorsan, birileri mutlaka bundan hoşlanmayacaktır.
  14. İşler tam da ters gitmeyeceği noktaya gidildiği zaman ters gitmeye başlar
  15. Ne zaman işler iyi gidiyor gözükse, mutlaka bir şeyleri gözden kaçırıyorsunuzdur.
  16. Eğer ters gitmesi olası birkaç şey varsa, bunlardan en büyük zararı verecek olan ters gider.
  17. Bir alet düştüğünde, en zor uzanılabilecek köşeye düşer.
  18. Bir devre ünitesinde illaki en az bir tane eski, 2 tane artık bulunmayan, 3 tane de daha yeterince geliştirilmemiş bölüm bulunmalıdır.
  19. Bir arıza, parça son bir kez daha gözden geçirilmedikçe ortaya çıkmaz.
  20. İnşaatçılar bilgisayar programcılarının program yazdıkları gibi inşaat yapsalardı çıkıp gelecek ilk ağaçkakan bütün uygarlığı yerle bir ederdi.
  21. Mantık, insanın kendinden emin bir biçimde yanlış sonuçlara ulaşmasını sağlayan dizgeli bir yoldur.
  22. Uzman, gittikçe daha az konuda gittikçe daha çok şey bilen, en sonunda da hiçbir şey konusunda kesinlikle hiçbir şey bilmeyen biri haline gelen kişidir.
  23. Birine galaksimizde 100 milyar yıldız olduğunu söyleyin, size hemen inanır. Ona bir bankın boyasının daha kurumadığını söyleyin, mutlaka emin olmak için dokunur.
  24. Bütün büyük buluşlar yanlışlıkla yapılır.
  25. Hiçbir şey programın dışına çıkmadan ya da bütçeyi aşmadan bitirilemez.
  26. Hata yapmak insana özgürdür, ama her şeyi tam anlamıyla altüst etmek için bir bilgisayar gerekir.
  27. Bir bilgisayar programı kullanmaya başladığında artık eskimiştir.
  28. Bir bilgisayar iki saniye içinde 20 insanın 20 yılda yaptığı kadar yanlış yapar.
  29. İşin uzmanını seçmek istiyorsan o iş için en uzun süreyi ve en çok parayı isteyeni bulun.
  30. Çalışan karmaşık bir sistem, her zaman, çalışan basit bir sistemden geliştirilir.
  31. Bilgisayarlar güvenilmezdir ama insanlar daha da güvenilmezdir. İnsanın güvenirliğine dayanan sistemlere güvenilmez.
  32. Tam anlamışla denetim altına alınmış basınç, ısı, hacim, nem ve diğer değişkenlerde bile sistem kendi bildiğini okur.
  33. Tek mükemmel bilim geçmişle ilgili olanlardır.
  34. Yalın kuramlar en karmaşık biçimde dile getirilir.
  35. Teknik yeterlik derecesi yönetim düzeyi ile ters orantılıdır.
  36. Ne zaman arabamı yıkasam yağmur yağar, yağmur yağacağı için arabamı yıkamadığımda yağmur yağmaz.
  37. Reçelli ekmek ne zaman yere düşse reçelli kısmı hep yere gelir.
  38. Özür dilemek, izin almaktan daha kolaydır.
  39. Uyuyan bir bebek, anne babası uykuya dalınca uyanır.
  40. Bir şey tamir ederken elin tamamen yağlandığında burnun kaşınır.
  41. İnsanların seni seyretme olasılığı düştüğün komik durum ile doğru orantılıdır.
  42. Yanlış numara çevirdiğinde çevrilen numara kesinlikle meşgul değildir.
  43. Patronuna lastiğin patladığı için geç kaldığını söylediğinde ertesi gün lastiğin gerçekten patlar.
  44. Gırgır geçmeye başladığın anda patron kapıda görünür.
  45. Sıkışık trafikte şerit değiştirdiğinde, terk ettiğin şerit daha hızlı akmaya başlar.
  46. Duşa girip ıslandığında telefon çalar.
  47. Birileri ile karşılaşma ihtimalin, görünmek istemediğin zaman en üst düzeydedir.
  48. Bir makinenin çalışmadığını ispat etmen gerektiğinde kesin çalışır.
  49. Kaşıntının şiddeti ulaşma zorluğun ile doğru orantılıdır.
  50. Sinemada sıranın ortasında oturanlar salona en son girerler.
  51. Ayağınıza tam oturan bir ayakkabı kesinlikle mağazadaki ayakkabıların en çirkinidir.
  52. Herhangi bir şeyi beğendiğinizde derhal üretimden kaldırılır.
  53. Bir şeye ulaşmak istediğinizde ve ulaşamayıp umudunuzu kestiğiniz anda,bir yerden bir şekilde size gelir.
  54. İşler yolunda gittiği zaman mutlaka bir terslik vardır.
  55. Aradığınız şeyi baktığınız en son yerde bulursunuz.
  56. Herhangi bir bilgide sayılar çok doğru gözüküyorsa boşuna kontrol etmeyin, yanlıştırlar.
  57. Bir teklifin gerçek olması güvenilir olmasını gerektirmediği gibi, güvenilir bir teklifin de gerçek olması gerekmez.
  58. Telefon çalmasını beklediğin süreler boyunca çalmayacak, ancak başından ayrılıp başka bir işle meşgul olduğun anda çalıp seni bölecektir.
  59. Siz sınavlara istediğiniz kadar çalışın, sonunda her zaman çalışmadığınız bir yerden çıkacaktır!
  60. Ne zaman sınavlara çalışacak olsanız uykunuz gelir, sınavdan sonra uykunuz açılır.
  61. Dakikalarca beklediğin otobüs sen tam sigara yaktığında gelecektir.
  62. Sigara dumanı, her zaman sigara içmeyen kişiye doğru gelir.
  63. Ne Zaman Bir şey Yapmaya Kalkışırsanız, Mutlaka Öncelikle Yapmanız Gereken Başka Bir şey Vardır
  64. Kestirme Yol, İki Nokta Arasındaki En Uzun Mesafedir.
  65. Teneffüste Zaman Derstekinden Daha Hızlı Akar.

MURPHY KANUNLARI-1

Murphy Kanunları'nın temeli, şu söze dayanır: "Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri, istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık, gerçekleşecektir."

Aslen "Finagle Kanunu" olarak geçen ve daha yaygın olarak bilinen bir söz ise şöyledir: "Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir."

Murphy Kanunları'na ters düşen karmaşık sistemlerden olan kültürler için ortaya konan kanun, şöyledir: Belirli bir gelişme, herhangi bir yerde ortaya çıkmadıysa, zaten bu durumda mümkün değilmiş demektir.

Olasılık, "gerçek sonuçların olası sonuçlara oranı" şeklinde tanımlanır. Bir olay, süreç içerisinde gerçekleşmezse, olasılığı 0'dır, yani imkânsızdır. Murphy Kanunları ise olaya tersinden yaklaşır: Bir olay, mümkünse; gerçekleşir. Murphy Kanunları, temelini sibernetik ve sistem kuramındaki fen bilimsel-matematiksel bir kanundan alır. Bu da demektir ki; bir olayda az organizasyon ve daha çok kaos olasılık olarak sıkı organizasyona ya da daha çok düzene göre ezici bir üstünlük kazanır. Daha basit bir cümleyle söylemek gerekirse; kaos, düzenden daha olasıdır.





Murhpy Kanunları



  1. Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir.
  2. Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir.
  3. Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır.
  4. Bir şeyin olma olasılığı, istenme olasılığı ile ters orantılıdır.
  5. Er ya da geç olası en kötü koşullar zincirlemesi vuku bulacaktır.
  6. Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir.
  7. Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi.
  8. Ne kadar beklersen bekle istendiği zaman gelecektir.
  9. Herkese güven, sonra da kartları kes.
  10. İki yanlış ... sadece bir başlangıçtır.
  11. İlk denemede başarılı olamazsan, denediğini gösteren bütün kanıtları yok et.
  12. Politikada başarılı olmak için sık sık ilkelerinin üstüne çıkman gerekir.
  13. İstisnalar kuralı kanıtlar ... ve bütçeyi mahveder.
  14. Başarı daima yalnızken gelir, başarısızlık herkesin içinde.
  15. İstisnalar daima kaidelerden fazladır.
  16. Bir kişinin fikirlerini çalmaya 'alıntı', birçok kişinin fikirlerini çalmaya 'araştırma' derler.
  17. Sen bir yanlış yapana kadar kimse seni dinlemiyordur.
  18. Tereddüt eden muhtemelen haklıdır.
  19. Siz birini işe aldıktan tam bir gün sonra ideal aday iş için başvurur.
  20. Bir şey çok gizliyse fotokopi makinesinin yanında unutulur.
  21. Bir çocuk yetmez, ama iki çocuk da haddinden fazla çoktur.
  22. Yere düşürdüğünüz pazar çantası, daima içinde yumurta olan çantadır.
  23. Asla paranızın yeteceği şeyi istemezsiniz.
  24. Bir berbere asla tıraş olmam gerekir mi diye, bir satıcıya da fiyatlarınız nasıl diye sormayın.
  25. Araba kullanmayı öğreninceye kadar hakkıyla küfretmeyi asla öğrenemezsiniz.
  26. Bir tarafınız ne kadar çok kaşınıyorsa elinizin ulaşacağı yerden o kadar uzaktadır.
  27. Hayat geriye doğru anlaşılabilir, ancak ileri doğru yaşanır.
  28. Ne tarafa gidersen git, rüzgara karşı ve yokuştur.
  29. Yeterice bilgi toplanırsa istatistiksel metotlarla her şey kanıtlanabilir.
  30. Hukuk hükmettikçe, kimsenin hayatı, özgürlüğü veya malı-mülkü güvenlikte değildir.
  31. Gizli kusur asla gizli kalmaz.
  32. Hostes kahve servisini yapar yapmaz, uçak hava boşluğuna düşer.
  33. Her harekete karşı eşit ve zıt yönlü bir eleştiri bulunur.
  34. Düşünmekten bıkılınca varılan yere sonuç derler.
  35. Sınava girmeden önce notlarına bakarsan en önemli yerlerin en okunaksız yerler olduğunu görürsün.

Pazar, Ağustos 22, 2010

Yapacak çok şey var ve yapacak hiçbir şey yok!

Böyle bir muamma...biliyorum yapacak çok şeyim var;hiçbir şey yapmazsam en basitinden temizlik yapmam gerek ama içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor işte!odamın ortasında öylece durdum,kendisini seyre daldım:alınacak tozlar,değişecek örtüler,düzene girecek kitaplar vs..hepsi durmuş öylece bana bakıyor!bir an bir galeyana geldi bünyem hadi kalk yapalım şu işi dedi ama o galeyanın gelmesiyle gitmesi bir oldu;-püüfff yapamam canım istemiyor bırak dağınık kalsın!hayatım bunca dağınık,geçmişin tozlarıyla bunca kaplıyken odam dağınık ve tozlu olmuş ne fark eder!dedim ve odadan ayrılıp salonun ve sonrada balkonun yolunu tuttum...tembellik istiyor canım,kurabiye yemek kahve içmek istiyor,hayatımı temizlemek,hafızamı hani bi film vardı ya oradaki gibi sildirmek istiyor,yeniden başlamak istiyor korkusuzca.. ama olmuyor işte,bıraktım dağınık kalsın her şey,pes ettim artık,kabullendim,ben kaybettim siz kazandınız işte!..

Perşembe, Ağustos 19, 2010

M a S a L

Her şey böyle başladı  işte..yalanla dolanla,biraz kandırılmak isteği biraz sevmek biraz sevilmek için belki..inanmaya mecbur olmak,inanmak istemek,bir şans daha vermek kendine,hayatına,-belki bu kez..kim bilir..neden olmasın-lardan oluşmuş cümle gruplarını sıralayıp hayatına yeni bir umut sokmaya çalışmaktı işte..bütün dünya sanki güzel bir şey yapıyormuş gibi işbirliği içindeydi bir zamanlar,herkes bir şeyler söyledi,herkes alladı pulladı,itekledi,itti kaktı bir şeyler yaptı kendince ama kimse gerçeklerden bahsetmedi bu pembe toz bulutu etrafı sararken!Kimsenin cesareti yoktu gerçeği itiraf etmeye,oysa ki herkes biliyordu işte!su gibi duruydu gerçek,orada öylece gözlerin kendisini görmesini bekliyordu nihayetinde!ama kimse görmüyor,duymuyor,bilmiyor hatta herkes bilmezden geliyordu..kötü son,acıklı son adım adım geliyordu sinsice..kimindi hata gerçekleri saklayanların mı,göremeyenlerin mi yoksa kendi zavallı gerçeğinin farkında olamayanların mıydı?!Belki herkesindi suç belki de kimsenin...Kader varsa eğer o bir şeyleri belirlemişti,herkes payına düşeni yaşayacaktı ya da itiraz edip ömür boyu acılar içinde kıvranacaktı..kimi kıvranmayı seçti kimi kabullenmeyi..bu masal da böyle bitti tıpkı kendinden önce yaşandığı varsayılan her masal gibi oysa yaşananlar sadece bir hayaldi ya da kuru bir yalan..

Cuma, Ağustos 13, 2010

A N A H T A R

Varla yok arası bir masalın anti-kahramanları
kötü kadın,daha kötü adam:hoşgeldiniz.
Biz de sizi bekliyorduk paslı namlunun ucunda.
-Ne süslü cümleler bunlar!-
Ne kin,ne nefret
Ne kadar büyük bir yalan burası
Kendini her şey sananların
kurnazlığına büyük oynamış kumarbazın
Ta ki utanana kadar
Ta ki sonuna kadar
ta ki ölene kadar savaşı
Her zaman kanlı biten yasların ilk adımı..
Binbir devir sönerek
yanarak dönerek hep aynı yerde
kalanların adıydı aşk
Aşktan kalansa sadece bir fısıltı dendi
yürek yakan sırların en derininde
bir mahzende kilitliydi artık
Hep o sandıklarınızın içinde.
Sanmadıklarınızsa zaten birilerin oyuncak sepetinde..

Pazartesi, Ağustos 09, 2010

Kendimi tam da böyle hissediyorum :)

Havalar çok sıcak malumunuz..hareket etmek istemiyorum artık; en çok sevidiğim şeylerden biri olan denize gitmeye bile üşenir oldum!bu sıcakta plaj yoluna düşmek o kadar zor geliyor ki..evde miskin miskin oturmayı tercih eder bir durumdayım tıpkı bu sevimli kedi gibi :) bende tıpkı bu kedicik gibi olmicak bi yere kendimi bırakıp kol bi yerde kafa bi yerde yatıp tembellik ediyorum bikaç gündür..ama bi yandan da;-kalk denize git,bak ramazan geldi daha gidemezsin diyor içimden bir ses ama ben o sesi "içimden gelen binlerce ses "gibi bastırıyorum!ben ona inat,o bana inat cebelleşip duruyoruz bu sıcak ağustos gününde..evde bir odadan diğerine bile gitmeye üşenir oldum.bu sıcaklar beni mahvetti anlayacağınız.. Allahtan acil bir çözüm bekliyoruz bu sıcaklar için :P

Not:Foto mynetten alıntıdır.

Cumartesi, Ağustos 07, 2010

-EVDE OLMAK-Ohh be bu (Rize güncesi) da bitti!

Evdeyim.Evde olmak,yatıp uzanmak,tv ye bakmak,gelen gidene dert yanmak,eşle dostla makara yapmak,geyik yapmak,başından geçen olmicak işleri anlatmak,sonrasında gene tek başına kalıp;-iyi tamam evdeyim çok şükür ama ooff,peki ya şimdi napıcam?!diyerek kendi kendinin derdine yanmak gibisi var mıdır seyirici sorarım size??
Ben cevaplamak istiyorum;yoktur!..ne varsa evinde var abicim...dertse dert,sıkıntıysa sıkıntı,neşeyse neşe,evindesin yaa gerisi boş..ne çekeceksem evimde çekeyim arkadaş!kimsenin ağız kokusu olmadan,tanımadıgın insanlara güler yüz göstermek zorunda olmadan,sadece ve sadece kendi şikayetlerinden,sıkıntılarından muzdarip olarak alelade yaşam biçimine devam etmek..hepsi sana has,sana ait.ohh azıcık aşım dertsiz başım ya da tam tersi işte...
Evde olmak her şeye rağmen güzel.Beklentilerin gittiğin yerde gerçekleşmemiş olsa bile...

Cuma, Temmuz 30, 2010

HAYATI GÜNCELLEME SERVİSİ

Hizmet dışı bir servisle karşı karşıyayız..Bir türlü hizmet alamadık zaten bu servisten..her adım boş,her çaba boş,her deneme başarısız..bölünmüş bir hayatın tam ortasında,hangi kimliğe ait oldugunu bilemeden bir ugraş veriyoruz,kimiz,neyiz,adımız ne,neden buradayız ya da oradayız?Bir kimliğe adapte olmaya çalışırken bir başkasını yükleniyoruz sırtmıza ,bizzat,şahsen kendimiz,kendimizle birlikte!tanıştırayım; işte,BİZ!
bir ve birden çoğuz,ama o kadar yalnız ve yorgunuz..hangi dala bir umut tutunsak o dal kuruyor..hayatın şifresini tam kırdım derkeeenn,pat!bi bakıyoruz şifre değişiyor..kıramıyoruz ne feleğin çemberini ne de bu güncelleme servisinin şifresini..kırabildiğimiz tek şey kalpler..kalbimiz..biz..

Cumartesi, Temmuz 24, 2010

Ölüm Kadına Yakışır..

Bu filmi izlemişsinizdir herhalde..yine eski bir filme rastladım tv'de.uzun zaman önce izlemiştim;tarzı,espri anlayışı,oyuncuları,yönetmeni ve tabi ki konusuyla sevdiğim filmler arasına girmeyi başarmıştı.Beğendiğin,sevdiğin bir filmi uzun bir aradan sonra yeniden izlemek,eski aşkını yıllar sonra görmek gibi bir his uyandıryor insanda..hem mutlu edici hem de hüzünlendirici olabiliyor.Ama yine de tatlı bir duygudur işte bilirsiniz..
Ölüm kadına yakışır mı bilmem ama film bir kadının genç görünmek ve uzun yaşamak için neler yapabilceğini tüm gerçekliğiyle ve komikliğiyle ortaya koyuyor.Ayrıca kadınların kendi aralarındaki fener-cimbom rekabetinden bile daha büyük,ezeli rekabeti de ortaya koymakta oldukça başarılı :) kim ne derse desin en iyi kadın arkadaşlar arasında bile için için bu rekabet vardır..

Goldie Hawn ,film çekildiğinde 47 yaşında olmasına rağmen o kadar genç ve güzel ki (Merly Streep de 43)
o yaşta bende onun gibi olacaksam,öyle bir ölümü bende kendime yakıştırabilirim!  :)))

Salı, Temmuz 20, 2010

RİZE GÜNCESİ-3

Taşlar yerine oturuyor sandım,ama galiba yanıldım.Burda bir şeyin yerine oturcağı falan yok boşuna vakit harcıyorum gibi geliyor.Umalım da bu "günce" hayatımın hatalarından biri olmasın!
Alışmam gerekirdi şimdiye kadar ama hala alışabildiğimi söylemem.Kendimi olaya veremedim bir türlü.Bir şeyler eksik gibi.kimse güven vermiyor.biraz daha kalıp zorlasam mı yoksa artık geri mi dönsem bilmiyorum..kafam çok karışık..
Burada hava da açmıyor bir türlü hep serin hep yağmur hep çiğse..tipik karadeniz mevsimi işte.bu ücra mahrumiyet bölgesinde herşeyden memnuniyetsiz nereye kadar gideceğim bilmiyorum,ihtiyaçlar,zorunluluklar ve bunlar karşısına ne yapacağını bilememek!biliyorum enerjimi daha yüksek tutmalıyım ama olmuyor işteee!

Kocaman karanlık bir ormanın arasında ürkütücü ama bir o kadar da güzel bir manzaraya hakim bir mekan;gürül gürül akan bir derenin sağına soluna yerleştirilmiş..hayatı durduran bir şey var benim için burada,bugün salıymış oysa ben daha hala pazartesi sanıyorum..bu belki de kafamın karışıklığının en bariz örneğidir!

gene yoruldum,gene ümitsizim yaaa seyircii!!

Cumartesi, Temmuz 17, 2010

RİZE GÜNCESİ-2

Bugün kendimi daha iyi hissetsem de gelecek günler ne gösterecek bilmiyorum..

Burada değişik insanlar görüyorum,tanıyorum..Rizeliler gerçekten çok ilginçler,konuşmaları da öyle;karadenizli olmama rağmen ben bile bazen ne dediklerini anlamıyorum :) bazıları lazca konuşuyor zaten.herkes sarışın ve mavi gözlü.bir de burayı gezmeye gelen ingilizler ve bol miktarda araplar var tabi..Araplar hepsinden ilginç.kadınlar simsiyah sadece gözleri görünen peçeli çarşaflarıyla etrafta dolaşıyor,erkekler başları görünmesin diye şapka takıyor ve su gibi ingilizce konuşuyorlar,bende böyle saf saf bakıyorum :) Haa bi de gürcüler var tabi!onları nasıl tanımlamam gerek bilmiyorum.Çalışmak için gelmişler.erkekler kaba,kadınlar erkek gibi bi tuhaf millet..gayet güzel oldugu halde,yüzüne bile bakmak istemez mi insan bir kadının? Hani derler ya yüzlerinde nur yok,galiba bu deyim bunu ifade etmek için bulunmuş!belki yabancı bir ülkede yabancıların arasında çalışmaktan herkese karşı bi önyargı sahibi olmuşlardır ya da ne biliimm tümüyle yabancı olmanın verdiği bi tedirginliktir yüzlerine vuran..aslında bende en az onlar kadar tedirginim,bir düzene alışmadan başka bir düzen içinde buldum kendimi.Allah bana kolaylık versin ne diim..
Böyle dertli dertli yazıp bir yandan bir zamanların efsane dizisi "Mavi Ay"ı seyrediyorum.çok ilginç bir nostalji oldu şuan benim için..nerden nereyeee...

Kaptanın sıyır defteri : bodoslama travması bilmem kaçıncı bölüm...

Cuma, Temmuz 16, 2010

RİZE GÜNCESİ-1

Rizedeyim,sevgili okurlar..
neden ordasın diye sormayın,sürgündeyim!yine bir sürgün dönemi işte..biri bitmeden biri  başlıyor..o kadar yorgunum ki şuan.üzerimden tır geçmiş,bütün kemiklerim tuzla buz olmuş gibi :(

ben galiba yapamicam seyirci,duramicam bu kararın arkasında...bazı şeyleri yapmak yaşamak için çok geç kalmışım.bir an önce evime dönmek istiyorum.

kaptanın sıyır günlüğü offlama travması bilmem kaçıncı bölüm....

Cuma, Temmuz 09, 2010

BİZ TÜRKLER :)

Bugün arkadaşlarla yine malum mekanımızda buluştuk.Konular her zamanki konulardı ama bugün özellikle gündemimizi KPSS denen o illet sınav meşgul etti.Sınava girecekler girmeyecekler falan epey bir yorum yaptık,birbirimize dua ettik,başarı diledik derken sohbet döndü dolaştı Türkiye'ye geldi ordan da otomatik olarak Türklere geldi;Almanyadakiler,Belçikadakiler,Türkiyedekiler ve aklınıza gelecebilecek her yerdeki Türkler!Evet,Türkler her yerde..Kutuplara bile gitseniz bi Türkle mutlaka karşılaşırısınız :) Durum böyle olunca,Türklerin karakteristik davranışlarını,vazgeçmedikleri huylarını da dünyanın neresinde olursanız olun,mutlaka gittikleri yerlere de götürdüklerini görürsünüz..
Dostlardan birinin ablası Belçikada yaşıyor.Onun verdiği bilgiye göre Belçikada şehir içindeki yeşil alanlarda,parklarda,bahçelerde vb yerlerde "ızgara yapmak yasaktır" şeklinde, Türkçe uyarı levhaları bulunuyormuş!
Buna benzer uygulamaları Avrupanın başka ülkeleride de yapıldıgını duymuştum,mesela Almanyada da yine Türkçe olarak "Çimlere basmayınız" gibi uyarılar varmış :)) Bunun üzerine herkes hakkımızda bir tespitte bulunmaya neden böyle yapıyoruz yahu demeye başladı.Neden olacak kardeşim biz göçebe bir milletiz, bu bizim genetik kodlarımıza şifrelenmiş vaziyette, naparsak yapalım bunu atamayız,genlerimizle oynarlarsa bilemem tabi durum değişirmi..Adamlar taa Orta Asyalardan gelmiş atın üstünde,orada hep at üstünde ve sürekli bi hareket halinde yaşamış.Birden durup  artık yerleşik hayata geçince kodlarda bir şaşırıma hali yaşanıp göçebe olmakla olmamak arasında bir bocalama yaşanmaya başlamış kanmca.Bünye hareket istiyor,bıraksalar belki hala göçecez dönüp dolaşıp aynı yere gelicez;bünye bozkırda oldugu gibi istediği gibi yayılmak,uygun bulduğu yere hemen  çadırını kurup etini yemek kımızını içmek istiyor kardeşim! :)) Eski günlerini özlüyor bence ve bu yüzden bu tip davranışlar sergiliyor kanımca :)
Bi türlü sindirmedik galiba göçmemeyi..Hayatımız bence hala göçebelik üstüne kurulu,şöyle bi bakın kendinize,evinize,evlerinizde halihazır duran yük yığınlarına,atamadığınız kolilere,yaz geldimi yaylalara,deniz kenarlarına,kış geldi mi şehre akın edişimize bi bakın,görünürde çok başka sebepler olsa da bence bilinçaltımızda hala "göçmek" olgusu var bizi bir şekilde dürtüyor.İyi ki de dürtüyor..
Biz Türklerde bir de "yazma" tutkusu vardır..Her Türk genci şair doğar zaten bilirsiniz :) Çok meraklıyızdır arkamızda yazılı bir şey bırakmaya,hiç bişey yazamasak okulda oturduğumuz sıraya adımızı kazırız ya da bi ağacın gövdesine sevgilisinin adını kazır adam,hatta bu yazma ve "ben de buradaydım" felsesini öyle abartırız ki tarihi,turistik değer demeden bulduğumuz her yeri yazarız!Dağa yazarız,taşa yazarız,kitabelere yazarız(en eski yazılı belgelermiz de bundandır)kayalara yazarız,pirinç tanesine yazarız,havluya yazarız yazarız da yazarız!Yazmak bizim varlığımızı ,yaşadığımızı,bir iz bıraktığımızı kanıtlar gibi,sanki yazmazsak orada oldugumuzu oradan geçtiğimizi kimse bilmeyecek. :)) Böyleyiz işte,göçeriz,yazarız yazamazsak kazırız!

Ne diyeyim,enteresan bir milletiz vesselam :))

Perşembe, Temmuz 08, 2010

3.Göz ve Giovanni Ribisi

Hani bana kendimi unutturacak türden bir gerilim filmi izlemek istiyordum ya,nihayet dün gece bir tane izledim : 3.Göz. Filmin konusu kısaca şöyle;"Annie Wilson (Cate Blanchett) geleceği görebilen bir önseziye sahiptir. Kasabada üç oğluyla yaşayan Annie, medyumluk yaparak geçinmeye çalışır. Polisler boğularak öldürülen bir kadın cesedi bulduklarında Annie, cinayet ve cinayeti işleyen kişi hakkında görüntüler görmeye başlar. Cinayeti çözebilecek tek kişi Annie olduğu için katilinde muhtemel hedefi olur." ve ilginç olaylar birbirini takip eder işte..Filmi beğendim ama ben en çok oyunculara takıldım,başrolleri  Cate Blanchett,Keanu Reeves paylaşıyorlar.Ama her ikisinden de etkileyici bir isim var ki ben niye daha önce keşfetmemişim dedirtti bana;
Giovanni Ribisi..Ben zaten bir filmin asıl kahramanlarından çok ,arka plandaki kararterleri,antikahranmanları severim!Onu görünce de böyle oldu ve  "Ben bu adamı nerden tanıyorum yaa?!" sorusunu sormaya başladım kendime,ardından nette küçük bir araştırma yaptm ve pek çok filmde ya da dizide görmüş olabileceğimi anladım [Kusursuz Yabancı,Er Ryan'ı Kurtarmak,Halk Düşmanları,My name is Earl...gibi]..
Kendisinden çok etkilendiğimi ve hatta kendisine aşık olduğumu itiraf etmek zorundayım! :)
Gerek babasının cinsel istismarına mazur kalan bir adamı canlandırmakta gösterdiği performansla,gerekse yüzündeki o saf ifadeyle benim kalbimi çalmayı başardı!
Kendisinin artık sıkı bir takipçisiyim,hayatıma hoş geldin Giovanni  :))

Pazar, Temmuz 04, 2010

Bugün burada garip bir his var..

Bugün burada ne var bilmiyorum.garip bir his dedim,şu dedim bu dedim tanım bulamadım,bir türlü adını koyamadım...bir boşluk var ama neden?pek çok nedenden ötürü tabi ki..havalar da bir garip gidiyor bugünlerde,açsa desem açmıyor,yağsa desem yağmıyor,benim gibi ne olduğunu ne yaptığını bilmez bir halde gününü deviriyor..
Ben yine bu havalarda sarhoş olurum içmeden!beklerim bir şeyleri gelmez..ne beklediğimi de bilmem ya çoğunluk,içimden ölmek gelir onun da zamanı gelmez!..
Okurum,yazarım,söylerim,söylemem,ağlarım,gülerim,dinlerim,dinlenirim ama bir türlü yorgunluğum bitmez..Yemyeşil bir memleketin en tatlı köşesinde,bir çay bahçesinde pineklerim eşle dostla..kendime yakıştırmışım bu hissizliği çıkarıp atamıyorum bir türlü üzerimden,hep aynı giysilere sarınmam da bu yüzden belki,bana yakışanın,alıştığımın dışındakileri yapmamak!işte gelmişle geçmişin kısa özeti...
Hayalkırıklılarının sonu gelmeyecek mi?hayalleri bu kadar çabuk kırılacak malzemeden mi yapıyorum ki habire tuzla buz oluyor?..
Bir film bulup izlemek istiyorum,bana kendimi unutturacak kadar dehşetli!..

Çarşamba, Haziran 30, 2010

DOMBIRA:Türk dünyasından bir ezgi

Bir türkolog adayı olarak görev bilip,Nogay Türklerine ait bu güzel şarkıyı sizlerle paylaşmak istedim.Ben çok beğeniyorum umarım siz de seversiniz :)

meraklıları için sözleri de şöyle :


Kara kıs avulumga kelgende
Kültüldegen kar yerge tüsgende
Dombıramdı alarman
Yürek sazım çalarman
Kaygırgandı eş aytbam

Dombıra sazım estgen ataylar
Manesine es bergen anaylar
Estgenine oy berip
Yüreklerge ses berip
Köz yastı kızganmaslar

Nogaydın kaygı sansız kününde
Batirler yuklamagan kününde
Yüreklerin kötergen
Sogıslarda küş bergen
Köptü körgen Dombıra…




MİM

Sevgili Zeynep(dijital günlük) tarafından mimlenmişim,kendisine teşşekkür ederim :) sözü fazla uzatmadan hemen mimlemeye ve soruları cevaplamaya başlayayım:
neslihanın çikolata fabrikası
apaganthus
dijital günlük


1. Hangi işleri yarım bırakırsın yada bıraktığın neler var?
 ohooo neleri yarım bırakmadım ki!sıkılırsam bırakırım,üzülürsem bırakırım,canım isterse ya da istemezse bırakırım..


2. Yakın zamanda kaybettiğin biri var mı?

kaybettiğim bir kaç insan var hayatımda mihenk taşı gibi duran ama yakın zamanda kaybettiğim kimse yok çok şükür ki ve artık sevdiklerimi kaybetmekten çok korkuyorum.

3. En ağır bulduğun, sana dokunan bir yemek var mı?

bilmem bi sürü var aslına şimdi aklıma pek gelmez..ama koyun etini sevmem kokusuna katlanamıyorum!


4. Cinsellik ve aşk anlamında unutamadığın biri var mı?


aşk..unutamadığım?yok,unutulması gereken herkesi unuttum,unuturum :)

5. Çocukken sevdiğin çizgi filmler?

 amaan bizim çocukluğumuzda öyle şimdiki gibi çok fazla alternatif yoktu sevilecek,bikaç bişey vardı işte,heidi,sihirli bi kız adı neydi unuttum şeker kız mı ne..ama galiba bende Red Kit'i çok severdim haa bi de favorim tazmanya canavarıydı!kendisinin  hala hayranıyım süper bi karakter :) 

6. Blogger'a ne zaman kayıt oldun? Kim vesile oldu? Nereden duydun? 

valla ne zaman kayıt oldum bilmiyorum ama yaklaşık bir sene oldu.ve buna bulaşmamın tüm suçlusu sevgili arkadaşım nes'dir :) (  neslihanın çikolata fabrikası )

7. Çok paran oldu neler yaparsın?  

çok şey yapardım yazmaya kalksam burası yetmez..ahh ahh...


 

Salı, Haziran 29, 2010

N i y e t

Olmasın benim küçük huzursuzluklarım
kimilerininki gibi olmasın yalnızlığım
Benzemesin de tabii ki ona buna
başka bir mevsim varsa buyursun gelsin
Sonbahardan hüzünlendim yeter.
Ellerini açsın göğe tüm bencilleri dünyanın
avuçlarına yağsın kendi sonlarının
bahar damlaları.
Son ses,son hız
Son bir ışık gelsin
alıp götürsün artık bencilce kalan ne varsa..
Varsa bir yol buyursun gelsin
zamanda ve mekanda kapım
daima açıktır pişmanlıklara.
kırmadan girin içeri,paspasa silin günahlarınızı
öyle ki döşemeler kırılgandır bugün.
Çimlere de basmasınlar,sakın!
Kestirmeden gidilmez burada hiç bir yere
Kestirmek güçse hiç bilmesinler.
Sakin bir yuva olsun bu toprak geceye
Sular insin üzerine ıslak
kurudan iyidir.
Gözlerin hep ıslak bundan sonra..
Öyleyse kimsenin olmasın bu basitlik
Herkes karmaşık sansın tüm gerçeği
herkes bir niyet tutsun koyu
telvelerin falında
kime kısmetse o bulsun eğer
başka bir yol varsa..

Bir şiirdir gece..bu gece bir şiir.

Şiir geldi bu akşam içimden..bir Turgut Uyar şiiri..özlemişim.buradan buyurun:

          GÖĞE BAKMA DURAĞI
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Çarşamba, Haziran 23, 2010

KİTAP KULÜBÜ

Merhaba sevgili okurlar,
düşündüm de sanırım blogum yakında bir yılını dolduracak..bir yıl içinde pek de gelişme kaydedemeyen bloğumu ben de pek besledim diyemem ama yine de elimden geleni yaptım,okuyan,takip eden herkese şimdiden teşekkür ederim.. :)

Bu yazıda kankalarımın ben yokken organize ettiği [bu yüzden çok kıskandım :) ] bir etkinlikten bahsetmek istiyorum;sevgili dostlarım bir kitap kulübü kurmuşlar..her ay üyelerden biri grup başkanı olup,bir kitap belirliyor ve herkes bu kitabı okuduktan sonra bir haftasonu toplanıp kitap ve yazarı hakkındaki yorumlarını düşüncelerini bildiriyorlar..ben ilk toplantıya boynu bükük bir seyirci olarak katılmıştım.tabi bu bana çok koydu :) bu ay ki kitabı {Yusuf Atılgan-Aylak Adam }bende okudum ve dünkü toplantıya aktif ama maalesef misafir olarak [çünkü burda kalıcı değilim :( ] katıldım.Bu toplantıdan o kadar zevk aldım ki bir sonraki toplantıyı iple çekiyorum..kitap okuyan insanlar için inanılmaz zevkli bir şey bu etkinlik.neden daha önce düşünmedik neden yıllar önce yapmadık diye hayıflanmadım desem yalan olur..bir kitap hakkında on küsür kişinin bir araya gelip tartışması,yorumlar yapması belki senin baktıgın çerçeveden değil de başka bir çerçeveden bakmasına hayran kalmak ya da şaşırmak,eleştirmek,düşünmek,bir cümle üzerinden tartışmak..kitap okumak kadar tatlı ve zevkli bir şeydi.Bu organizasyonu gerçeleştiren ilk adımı atan canım arkadaşım Nesli'ye teşekkür eder kendisini tebrik ederim o kadar insanı bir araya getirmeyi başardığı için :)

Bir daha ki okuma gününde buluşmak dileğiyle..

Cumartesi, Haziran 12, 2010

Y O L

                                 -  Figen'e-

Yeni bir şey olsun istedi kadın.
olsun ki taptaze  yeni bahar gibi..
Bu kadar basitti.
İstedi gün gibi aydınlık olsun,
darmaduman olmasın.
Sade bir cümle 
Sade ve sadece yüklem
ve onun gizli öznesi.
Anlamlandırmak istedi kadın.
İstedi ki bir cevap bulsun
sorulmadan o soru daha..
Bilmek istedi bazen de bilmemek
her şey olduğu gibi görünmeliydi
 berrak bir ses gibi çınlamalıydı gerçek 
kulak zarlarında.

Yoruldu.
Göz yummak istedi  kadın.. 
Çekip giden çağın yanında  kâr
kalan ne varsa.
Ne varsa aklında düne ait güne kalan.
Yola  çıktı kadın nihayet bir başına..
uzundu yol,bitmek bilmezdi.
Bilseydi,ne gün gündü artık ne de dün dün.

Bir kadın kendi yolundaydı..

Perşembe, Haziran 03, 2010

YAŞASIN TATİL!

Geliyorum iştee,yuvama dönüyorum seyirci :) artık sıcak yaz günlerinin tadı var damağımda,deniz kokusu var,yosun kokusu,yağmurdan sonraki toprak kokusu var burnumda tüten..yemyeşil memleketim var gözümde tüten..ahh daha neler var özlediğim..öyle ya bir başkadır işte benim memleketim!

Saz şairleri gibi hissettim birden kendimi :)

Yarın esaretin son günüdür..

Salı, Mayıs 18, 2010

Taflan Tadı

Bir pencere açılıyor ve
içeri giriyor binbir türlü kanatlanmış zerrecik
kuşların su içtiği yerdeyim
kimselerin fark etmediği..
Belki bugün gelir beklediğim.
Orada işte bak uzaktan parıldıyor aydınlık sana
Nereden bileceksin kuşların ne için çırpındığını
mavi sonsuzlugunda gök kubbenin

Bilinmez tabi ama bir sır degil bu.
Benim bilmediğim bir şey senin bildiğini sandığın her şey
"Sır" kadar güzel..

Bir sırrım var bugün sana verecek.
yanımda getirdiğim dünle birlikte
paylaşmayı bilemediğim anların
Taflan rutubetinde..

Çarşamba, Mayıs 12, 2010

Yeni bir Yaz(ı)

Bahar geldi derken buralara sanki yaz geldi..Hava inanılmaz sıcaktı son iki gündür.Havalar ısınıp yaz kendini göstermeye başlayınca,yurdum üniversitelerinde "bahar şenlikleri" adı altında çeşitli eğlence organizasyonları oluşturulur bilirsiniz.Gençler sapıtır,dağıtır,bi konser olur o şehrin ne kadar meraklısı,ilgilisi-ilgisizi ,iplisi saplısı veya sapsızı varsa o konser alanına doluşur ve burda yazarak zikretmeye gerek görmediğim malumunuz olan klasik manzaralar yaşanır!..
Eee,ben de bir ünversite öğrencisi olarak bu etkinliklere katılıyorum iki gündür stresss atmak babında!bu akşam Nil'in (Karaibrahimgil) konseri vardı.Kendisini sevdiğim halde konserinden  tat alamadım,niye biliyorum.Bu onun başarısızlığından mı kaynaklanıyor benim beklentilerimden mi bilemiyorum..Aslında işin açıkcası ben de pek havamda sayılmazdım ve yukarda anlattığım üzre çok kolabalık ve çok yorucu bir konserdi!...
Yazmak istediğim asıl konu dünkü konserdi seyirci..Bilenler bilir..Kurtalan Ekspres diye bir grup var.Rahmetli Barış Manço ve Cem Karaca'yla çalıştılar yıllarca.Bu grubun benim çok için çok özel bir elamanı var :) GÜR AKAD..Onun  canlı performansını dinlemek için yıllarca bekledim.Ve nihayet bu bahar şamataları sayesinde , emelime ulaştım.Kendisiyle tanışıp,birlikte  fotoğraf çektirmeyi  bile başardım! :P  inanılmaz mütevazi ve tatlı bir adam..Bunu sizinle paylaştım,fotoğrafı da paylaşmak isterdim ama maalesef o kadar kötü çıkmışım ki göze alamadım! :)

Tüm Kurtalan Ekspres üyelerine sevgiler,bize çok hoş bir gece yaşattılar..
Buradan,ilgisinden ve nezaketinden ötürü Cihangir Akkuzaya da ayrıca teşekkür ediyorum :)

Cuma, Nisan 23, 2010

Ben gelmiştim ama...

Ben bu blog işine kötü bir zamanda girdim. :(  
Keşke daha çok zamanım,paylaşmak,yazmak için daha çok imkanım olsaydı..ama yok işte seyirci..bazen canım öylesine sıkılıyor ki kendime zaman ayırıp,evimdeki gibi,odamda tek başıma kalıp kafamı dinlemek, bir şeyler yazmak için yarattığım o özel anı yaratmak isteğiyle dolup taşıyorum ama her yer o kadar insanla dolu ki bunalıyorum bu yığından ve maalesef  hiçbir şey yapamıyorum!sıkıldığımla kalıyorum kendimle kalmak yerine..artık özel bir hayat kurmak, biraz nefes almak gerek..az kaldı sabret diyorum kendime ama bu o kadar yorucu,yıpratıcı ve meşakkatli bir süreç ki ne desem kendime kâr etmiyor.
Kısa bir  önce memlekete tatile gitmiştim o arada bir iki satır bir şeyler yazmıştım işte..sonrasında başka işlerden zamanım kalmadı sevgili blogum sana zaman ayırmaya heyhat!bu güzel bahar havaları zaten insanı gıdıklıyor,dürtüyor ne yapsam da içimdeki kurtları döksem dedirtiyor içten içe gizli gizli insana ve bir şeyler yapmazsam çatlicammmm dedirtiyor!ben de bir şey yaptım;kısa tatilden sonra,kısa bir istanbul seyehati yaptım kendime bol neşeli! :)) İstanbul bana iyi geliyor.Onca ödevim,işim gücüm olmasına rağmen birazdan dışarı çıkıp gezeceğim güzel İstanbulu.Ama ondan önce  bloguma şöyle bir bakayım ve vaktim varken,tembelken hal-i hazırda,bir iki satır birşey yazayım,birkaç cümle paylaşayım dedim beni hala okuyan birileri varsa..

Bahar güzel,yaşamak zor ama güzel..sevgiyle..

Cuma, Nisan 09, 2010

BEEeNNN GEELLDİİİİİİİMMMMMMMM!!!!

Eeeeeee,seyircciiiiiii geldi bahar ayları gevşer gönül yaylarııı,yüreğim  kıpır kıpır ama bahardan mı yazdan mı yoksa evime gidecek olmamdan mı bilmiyorum!evet sınavlar bitti,şimdi  kısa bir tatil yapıcam,Karadenizin,bu güzel bahar ayında,tadını çıkarmanın vaktidir..mis gibidir şimdi benim güzel melmeketim :) bekleyin geliyorum,size de uğrayacağım! :)))

Salı, Şubat 16, 2010

Bİr veda Yazısı

2010 Vancouver kış olimpiyatları 12 Şubatta başladı.Benim bu olimpiyalarda en çok ilgimi çeken alan "Buz Pateni"..yıllardır takip ederim bu yarışmaları ancak son iki yıldır okul dolayısıyla pek takip edemiyorum.
geçmiş yıllarda büyük başarılar yakalamış,kendisine hayran oldugum birkaç sporcu var ancak çoğu şimdi bu sporu bırakmış durumda,artık yarışmıyor antrenörlüklük yapıyorlar..
Buz pateninde en sevdiğim sporcu ve gerek artistik gerek teknik anlamda çok başarılı olan Rus, Evgeni PLUSHENKO'dur.Benim gibi bu spora meraklı olanlar onu hemen tanıyacaktır :) Ancak şimdi sizlere Evgeni'den değil ondan daha önce buz pistlerinin starı olan bir isimden bahsedeceğim ki Evgeni de artistik anlamda bu sporcudan çok etkilenmiştir.

    1998 Nagano kış olimpiyatlarında üçüncü olan bu sporcu ; Fransız Philippe CANDELORO.
 Sanırım bu olimpiyatlarda kariyerinin en iyi derecesini yapmıştı.O yarışmada birinci olamamıştı ama bizim gönüllerimizin birincisiydi! :) İşte bi önceki yazımda onun Nagano'da üçünlüğü elde ettiği serbest program videosunu paylaşmak istemiştim ama masaüstü bilgisayarımın aziziliğine uğramıştım;bilgisayardaki  sorunu çözdüm ama bu seferde videoyu yüklemeyi başaramadım :( bu yüzden o  videoyu yayınlayamıyorum bu işi çözene kadar.. "şimdilik" bu son yazımla sizlere veda ediyorum bir süreliğine..

kendinize iyi bakın,hoşçakalın sevgili okurlar..

Cuma, Şubat 12, 2010

Bilgisayar,sayamazsa ben sayarım!

Bu son yazım mı olacak bilmiyorum,gitmeden bir şeyler yazmaya karar verdim ya,bunun arkasında durmalıyım :) Aslında amacım buraya bir video ekleyip,biraz bundan bahsetmekti ancak, kahrolası masaüstü bilgisayarımı açmayı başaramadım!Monitöründen bi türlü  hayat belirtisi gelmedi oysa o canım bilmem kaçlık kablo kendisine elektrik iletebiliyor ama bizimki saolsun "yok abi,ben almicam canım bu gece aydınlanmak,çalışmak istemiyor" dercesine inatla açılmadı ve  bu inat gece yarısı bu cansız varlıkla kavgaya tutuşmama sebep oldu.Onun inadı benimkinden daha inat çıktı ve sonuç olarak bende o kasada yüklü olan videomu sizlerle paylaşamadım..sanırım ekran kartının arasına para sıkıştı!neyse..şimdilik bu kadar,şu video işini halledebilirsem,bir yazı daha yazabilirim sanırım..
Bekleyin,pek yakında..

Perşembe, Şubat 11, 2010

Tatlı Tatilin Sonu :(

Eveeet,maalesef bir tatilin daha sonuna geldim seyirci..çok üzgünüm,hiç gitmek istemiyorum evimden ama bir yola başkoyduk ya artık,gitmek gerek!yol yine çağırıyor işte,dersler,okul,ödev,sınav ıvır zıvır vs yani  yeni bir koşuşturmaca beni bekliyor bahar yarıyılında..Yarın gece evimde son gecem..uzun bir süre daha buralarda yokum (yaklaşık iki ay).Nisanda bir kaç günlüğüne yine kaçar gelirim inşallah bir aksilik olmazsa.Okulda olduğum süre zarfında blogumla ilgilenebilcek miyim bilmiyorum açıkcası,çünkü derslerden,ödevlerden ve bi sürü saçma işten vakit kalmıyor bu işlere.. şimdiden veda etmek istemiyorum,son ana kadar yazmak istiyorum aslında birkaç gündür de pek bişi yapmadım ama bir şeyler yazmaya değer..burada olmayı seviyorum,beni birilerinin takip etmesinden,okumasından mutlu oluyorum,benim için sanki sırdaş ya da öyle bi şey oldu burda beni takip edip ,okuyanlar..Herkese teşekkür ederim,ilginiz ve yorumlarınız için.. :)

Pazar, Şubat 07, 2010

Sevgili günlük..

Yorgunum günlük..nasıl anlatsam bu yorgunluğu bilmiyorum.Ait olmam gereken yere ait değilmiş gibi hissediyorum kendimi.Burası,orası ya da başka bir yer hiç fark etmeyecek sanki nerede olduğum.Bir şeyler eksik, ama ne?Cevaplarını bir türlü bulamadığım sorular zihnimde bir yarış halinde bir ileri,bir geri aynı sularda kulaç atmaya devam ediyor hala..Hayatın felsefesi,akış şekli,dokunulmazlığı,kontrolsüzlüğü ona üstün gelme çabasını boşa çıkarıyor hep,o kendi bildiğini okuyor!Acaba o satırlarda yazan ve yaratıcısını hiç hayalkırıklığına uğratmayan gerçek ne?Bilmediğimiz ne var ya da anlamadığımız ne ki çok uzağındayız gerçeğin?...

Hayat ne taraftan akıyor?..

JOHNNY DEPP ,PRATES OF THE CARIBBEAN:ON STRANGER TIDES

Profilime göz atanlar bilir,koyu bir J.Depp hayranıyım.Yıllardır zevkle [ göz zevki dahil :)) ] ilgiyle,merakla takip ederim,tüm filmlerini izledim ve izlemeye devam ediyorum.En azından bu kadar sevdiğim adam hakkında bir yazı olsun yazayım istedim ve bir haber vermek istiyorum,Karaip Korsanları filminin meraklılarına duyrulur,ilk film "Siyah İncinin Laneti" ikincisi "Ölü Adamın Sandığı" ve sonuncu "Dünyanın Sonu" adıyla gösterime giren serinin 4.filmi geliyor!Seri 3. filmde son bulmuş gibiydi ama devamının geleceğine de dair bir kapı aralamıştı.ve şimdi bu aralıktan yeni film sızıyor:PRATES OF THE CARIBBEAN:ON STRANGER TIDES..
Film hakkında ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bir kaç şeyden bahsetmek istiyorum;filmin yönetmeni bu son filmde değişmiş,daha önceki filmleri çeken Gore Verbinski yerine yönetmen koltuğuna bu kez mükizal tutkunu Rob Marshall oturuyor.Filmin senaryosu ise adına uygun orjinal bir senaryo yerine doğrudan bir roman kahramanı uyarlaması şeklinde düşünülmüş(Tim Powers'ın ünlü korsan kahramanı On stranger Tides)..Bu filmde Orlanda Bloom ve Keira Knightley'i göremicez çok şükür! :)

Son bir bilgi, bu yaz Hawaii Adalarında çekimlerine başlanacak olan film,mayıs 2011'de beyazperdeye gelecek..
Umarım öyle olur :)

Cumartesi, Şubat 06, 2010

ŞU BAHT


Aklıma gelmeyen işler yapıyorum.
Bir kapıyı aralıyorum ve..
bir curcuna,bir seyahat hali.

kimi kimde arıyorum
bir yere koyduklarımdan kalanlar
zamanı ve tadı üstünde..
öylece duruyor kıpırtısız.
bir yer var kimine göre bir
duvarın ardı kimine
göre bir soluk ötede
hiçbirimize yakın değil biliyorum.

kuytuların o bilindik uzak
köşesinde ıssız,tarifsiz.
fakat an gelir,
harfler yer değişir,kelime değişir.
öyle bir ruh halidir elbet halim.
gitmek yetmez bir vakit sonra
durmak icab eder.
kurumlu,paslı ve küçük
bir umud vaad eder rutubetten ıslak mekan
yeniden hayat der herhangi birşey
yeniden kül olur,duman olur,renklenir 
kıvılcım bekler başköşede
oturur yaktığı dikenli kaderin üzerinde..

bende başlar bilmem nerede biter.
terstir mekan,eşyanın kaderine.

Her GÜzel şeyin bir bedeli Vaaaarrrr!

Böyle bir şarkı sözü mü vardı?...tam hatırlamayadım ama sanırım buna benzer bişe vardı evet,neyse...
Her güzel şeyin bir bedel varsa bir sebebi de olabilir mi?bedel mi sebep mi daha sevimli?güzel bir şeyin bedelinin olması,pazarlık payı bırakmıyor mu elde edilecek güzelliğe??pazarlıkla elde edeceksen ne kadar güzel olabilir ki?..
bir güzellik için bedel ödemek..hep böyle değil mi zaten;iyi,güzel bir şeyi elde etmek için bi sürü bedel ödemiyor muyuz?..
şimdi sırada ne var?!...sebep?..güzelliğin sebebi?iyiliğin sebebi?mutluluğa "sebep olmak" var mı?......

Cuma, Şubat 05, 2010

oturumu kapat lütfen ceryan yaptı!

  Oturum açmaktan da sıkıldım,hangi konuda ne oturumu açacağım ki?tek oturumda yapılan sınavlara girmeye hazırlanır gibi bir ruhhali içindeyim vesselam..şöyle girsem çıksam ikibuçuk  bilemedin üç saatte her şey son bulsa,bu monoton zorunluluklar bitiverse..ahhh ahh hayat denilen,tarafımdan tanımlanamayan şey ne tuhaf,ne sinsii,ne huzursuz bir şey.. ne desem ki hakkında?kim ne diyebilir?kimi yaa hayat boktan der,sıkıcı der,idare eder ne biliim der kimi,ayyy çok güzel yaşamayı seviyorum der başka biri..ayy ben de seviyorum daa bakalım yaşamak seni seviyo mu, ya da beni?!püüff...kaç yaşıma geldim abi ben bu sorunsalımı çözemedim,tam çözecek gibi olurken bi baktım daha çok dolaşmış ipler!sahiden kimin elide bu ipler?..çekim yasası var dı bi de dimi?kim,kimi nereye çekiyo,çekerken ne hissediyo,nasıl oluyo da oluyo gibi sorularla sizin de kafanızı bulandırmak istemem ama bence kimse kimseyi çekmesin abi!beni biri çekince çok canım acıyo,sizinki de acıyabilir,demedi demeyin..

Dün gece bir film izledim,sinirim bozuldu!sabah kalktım,aynaya bi baktım;Aman yarabbi!yüzümde kocaman sivilceyle, uçuk arası (yine) tanımlayamadığım bir şey!..o korkunç görüntünün üstüne bi de canım acıyo dokundukça,aman yaa dedimm!bu ne şimdi?!hani uçuk çıkınca derler ki rüyanda korkmuşsundur,yok yahu ne alakası var  ne korkucam,rüya görüp görmediğimden bile emin değilim amaaa o film benim psikolojimi bozdu,ben yüzümdeki bu yamulmayı buna yorarım arkadaş..belki merak ettiniz neydi bu film,bu kadar etkilendin dediniz..anlatayım efendim,filmin adı KÖRLÜK.. Jose Saramago'nun aynı adlı romanından uyarlanmış.Romanı biliyordum ama açıkcası okumak için içimde bir merak hissi uyanmamıştı.İyiki de uyanmamış,filmi izleyip böyle olduysam okusam kim bilir nasıl olurdum ki ben okuduklarımın etkisinde daha çok kalırım..film gerçekten çok gerdi,yordu beni..kötü bir film oldugundan degil elbette,ama konusu ve mekanlar açısından biraz ağır bir filmdi.insanlığın ne hale gelebileceğine,aslında ne kadar da kör olduğuna ve bazı kavramları sorgulamaya dair çok çarçıpıcı kareler seriyor önünüze sıra sıra yönetmen ve yazar..ruhumun ayarıyla oynayıp,psikolojimi alt üst eden  sahnelerin  birkaçından bahsetmek isterdim ama bence eğer gerçekten merak ettiyseniz gidip bi zahmet izleyin zira yazmakla yeniden dengemi bozamicam,toparlanmaya çalışyorum hala!!ancak kısaca ana hatları vermem gerekirse olaylar bir adamın yolun ortasında birden bire kör olmasıyla başlıyor ama bu körlük karanlık degil tam zıddı aydınlık bir körlük..tabi ki daha önce örneği görülmemiş,tedavisi yok.bu körlük kısa zamanda bütün şehri sarıyor,herkes birer birer kör oluyor,bir tek kişi hariç;göz doktorunun karısı...ve olaylar bu kadın,doktor ve diğerleri arasında içinizi sessiz ve derinden acıta acıta gelişiyor..şimdilik aktaracaklarım bunlar,söz sizde..

Perşembe, Şubat 04, 2010

Bırakın düşünmeyi,bırakınca düşmüyor!

Saat sabahın dördü seyirci..bu saatte seyreden biri varsa tabi!yine uyku tutmadı işte...üstelik sabah erkenden kalkıp halletmem gereken işlerim var!..ne olacak benim bu halim?uyku düzenim fena halde bozuktu,tatil de üstüne tuz biber oldu..yattığım kalktığım saati bilmez oldum.bu uykusuzluğun bana tek faydası,bloguma saf bir bünyeyle hakim olma çabasıdır!..yatağa yatınca aklıma blogla ilgili bi sürü tuhaf fikir ya da yazma konusu geliyor,durum böyle olunca da madem uyuyamıyorum bari kalkıp şu bloğuma bakayım diyorum ve hemen hemen her seferinde de yazacak bir şeyler buluyorum ama ben artık sağlıklı bir şekilde uyumak istiyorum! :(
Aslında  şimdi güzel bir şiir yazabilsem şuraya ne iyi olurdu..ya da üşenmesem kitaplardan birini seçip,oradan güzel bir şiir yazıversem..diyorum ama yok yapamicam,çok üşendim kalkıp bi şiir kitabı almaya hatta vallahi yazmaya bile üşendim.. :)

                               "sonra düşünmekten vazgeçersin.
                                 aklın alır başını gider.." 

Düşünmek istemem şimdi..siz de düşünmeyin!bırakın zihninizi özgürlüğün tadını çıkarsın,bilinçaltı,bilinçüstü  ne varsa birbirine karışsın..uyuyun!rüyalarınız olsun nur topu gibi..
iyi sabahlar.

Barış'ın Evi

   Bugünlerde buradan çok fazla ölüm haberi verdim (bir tane daha hazırlıyorum) ya da yazdım gibi geliyor ama şubat ayının maalesef böyle bir anlamı var benim için;sevdiğim,değer verdiğim yakınımdaki ya da uzağımdaki pek çok insan hayatını şubat ayında kaybetti ne garip tesadüftür ki!Onlardan biri de Barış MANÇO'dur..bizim dönemin,bizden öncekilerin ve hatta bizden çok sonrakilerin bile hayatına dahil olmuş,müziğiyle,sanatçı kimliğiyle,arkasında bıraktıklarıyla eminim ki tüm bu kuşakların saygısını ve sevgisini kazanmış çok değerli bir sanatçıydı o..
Hepimizin hayatına,çocukluğunda veya gençliğinde illa ki bir şarkısıyla girip bir iz,bir anı bırakmıştır,hayatında.Benim de bıraktı elbette,hiç unutmadığım,ilk nerde duyduğumu hiç hatırlamadığım ama yıllar sonra yeniden duyduğum da "Aaa!ben bunu bi yerden hatırlıyorum?"dediğim bir şarkı; "Halhal"..dinlediğimde hala o günleri hatırlarım ve tatlı bir mutluluk sarar ruhumu :)
 1 şubat onun 11.ölüm yıldönümüydü..huzur içinde yatsın..ben de ondan bahsetmek istedim burada.ve geçen sene yıllardır merak ettiğim ama bir türlü görme şansı bulamadığım Moda'da ki evini tesadüfen bulunca,hemen makinamı kapıp çektiğim,evinin resimlerini bir "anma" olarak burada yayınlamak istedim.belki  benim gibi başka merak edenler de vardır :)

Barış Manço.. Moda, 81300  İSTANBUL...


Salı, Şubat 02, 2010

Gönülçelen..Salinger ve Seymour Bir Giriş..

Yıllar önce bir kahraman tanıdım:o yarıkendimle özleştirdiğim,en bunalımlı yıllarımda ruhuma eşlik eden bir başucu kitabının isyankar kahramanı,Holden Caulfield'dı.Kitabın adı,Gönülçelen tabi ki..[yeni çevirisinde Çavdar Tarlasında Çocuklar]. onu okuyup da, ondan vazgeçemeyen,en azından bir an bile olsa ona kendini kaptırmayan bir kitapsever var mıdır?..

Salinger adını bir dosttan öğrenmiştim,sonra yakın çevreme yaymıştım namını..ve böylece Salinger'in hayran kitlesi çemberi kendine yeni tutsaklar yaratarak genişlemeye devam etmişti..
biz tutkuyla okuduk,okuyoruz.kendimizi bulduk daha hala buluyoruz..Onun bu dünyadaki yolcuğu artık son bulmuşsa da sanırım bizler uzunca bir süre daha onda kendimizi bulma ya da  kendimizi arama yolculuğuna devam edeceğiz kitaplıklarımızın baş köşesinde duran kitaplarında..

Salinger,benim için gizemin,özlemin,eski bir şeylerin hiç eskimeden saklı kalanlarının sembolu olarak kalacak hep; tıpkı bir büyü gibi...

sudaki turuncu balık,hoşçakal.

Pazartesi, Şubat 01, 2010

Ahhh,şu Osmanlıca!...

çocuklar gibi şenim seyirci! :)) kendimi derslerimden uzak tutmak için hiç çaba sarfetmesem de onlar beni bırakmıyor bir türlü,zira belli olmayan sınav sonuçlarım vardı ve ben merakla sonuçları bekliyodum,nihayet öğrendim kalacam derken bütün derslerimden geçmeyi başarmışım!:)) bir ilkokul çocuğu gibi sevinçliyim! :))) bizim dersler ne zordur bilmezsin sen seyirci!..ama çok şükür ki bir dönem daha düşmeden kalkmadan geride kaldı.. :P
bu  çocuksu sevincimi de sizinle paylaştığıma göre konuyu değiştirebilirim;bugünlerde Osmanlıcaya fena halde takmış vaziyetteyim..elime geçen tüm eski metinleri okumak için çırpınıyorum,dedemin kitaplarını karıştırıp eskiyazı bir kitap bulunca havalara sıçrıyorum;okumakta her ne kadar çok başarılı olamasam da ilgimi çekiyor Osmanlıca metinler.sizde buna olan ilgimi  fark etmişsinizdir blogumdaki slayttan :) kendimi bu konuda geliştirmeye çalışıyorum ne işime yarayacak bilemiyorum ama işte,merak bu!kitap metinlerini ve Türkçe kelimeleri okumak her zaman daha kolaydır ancak araya Osmanlıca,Arapca,Farsça kelime ve tamlamalar girince iş biraz karışıyor hele bir de metin el yazmasıysa görün bendeki sinir krizini..bu kriz metni okuyamamaktan ötürü ortaya çıkan bir kriz tabi ki!resmen boğuşuyorum kitapla eviriyorum yok çeviriyorum yok,okuyamıyorum! :(  bende şimdi inatla üzerine gidiyorum bu işin;elimden kurtulamicaksın Osmanlıca!haa tabi bir de Osmanlıca yazmak var ki onu hiç sormayın derim o iş okumaktan daha  bi karışık,üzerime gelmeyin;okumayı bi tam olarak çözeyim,sıra yazmaya da gelecek!
Osmanlıca meraklılarına saygılar efendim .. :)

Pazar, Ocak 31, 2010

bu da böYLE bir şey oldu

bir iki gündür uzak durdugum bloguma bir şeyler yazmak için uğraşıyorum abi,yazıklarım bi türlü yayınlanmıyor habire hata verip duruyo blog,yani uzun yazıları kısaltamıyorum,başka ayarlar var yapamıyorum sinir oldum.e böyle olunca da içimdeki heves de kaybolup gitti...şimdi de yazacak bir şey bulamıyorum.aslında "aklı kendine yetmeyen insanların,kalkıp başkalarına akıl vermeleri" konusunda brifing tarzı bir yazı yazabilirim ama valla hiç havamda degilim,çok sıkıcı!
tatilde günler nasıl geçiyo diye düşünüyorum,özeleştiri yapmaya çalışıyorum kendime;naaptın abi?kaç gündür ne okudun ne yazdın,bunu mu planladın?hani osmanlıca çalışacaktın nooldu abi? falan  tarzında sorular soruyorum..yanıt verebiliyor musun peki diye sormayın!tek yanıtım "abii yaa üff!her gece osmanlıca okuyorum iştee daa nolsuun?!"oluyor ama okumak yetmiyor işte seyirci ahh ahh sen bu konuyu bir bilsen!..daha neler okuyup,yazıp,çalışmam gerekiyor bir bilseniz!ama ben tatildeyim..sanki hiç bitmicek bu tatil!offf şimdiden içim sıkıldı!..
ee peki napayım?..hani bi şarkı vardı "üretmeliyim!..üretmeliyim!.."falan gibi sözleri vardı sanırım,Bulutsuzluk Özlemi'nin miydi ne?evet ya noldu bu bulutsuzluk özlemine?nicedir dinlemiyorum,ilgilenmiyorum..üretiyolar mı acaba?! neyse... ben üretmeliyim,bilgi üretmeliyim,bilgi çoğaltmalıyım,bire bin katmalıyım ama TATİLDEYİM! :) kısa bir tatil dolasıyla kapalıyız,lütfen aracınızı tükkanın önüne park etmeyin!..
iyi geceler seyirci...

Cuma, Ocak 29, 2010

Benim Adım Orman...

Benim Adım Orman,Şebnem Ferah'ın yeni albümü.dinlemeye yeni fırsatım oldu.tipik bir şebo albümü.insanın içine işleyen bir şeyler var yine bu albümde de hele o "Yalnız" şarkısı yok mu...eridim bittim resmen :)
kimse böyle yalnız olamaz hakketen.. "Benim Adım Orman" da beni adıyla büyüledi..masal gibi bir şeyler çağrıştırıyor bana..ve diğerleri..yorum yapmak bana biraz saçma geliyor sonuçta herkesin bir beğenisi var,ben kendi beğenimi kısaca dile getirmek istedim,hepsinden bahsetmenin anlamı yok merak eden dinlesin :P
çok tatlı,çok hoş bir albüm..şarkıyı dinlemek isteyenler için ekledim..




Perşembe, Ocak 28, 2010

merhaba koridor

merhaba...uzun zaman olmuş buralara uğramayalı.beni hala okuyan merak eden takip eden birileri var mı acaba?!bilenler bilir,yine tatildeyim,evimdeyim.belki biraz unuttuğum bloğumla ilgilenirim diyordum ki bu düşüncemi bile unutmuşum!dostlarım olmasaydı bir blogum oldugunu hatırlamayacaktım sanırım!..
evet,sabah körü vakit..uyku tutmadı.klasik durum.akabinde kendimle aramda şöyle bi sohbet gelişti:
-ne yapmalı?dedim
-zınk!!!heeyyy benim bir bloğum vardı! dedi..
-ne yazıcam ki allah aşkına bu saatte?
-hmmm..bilmem yaz ya işte bişiler herkes ne yazıo!vakit geçer,belki uykun gelir ona buna bakarken..dedi.
-tamam.dedim.zaten bilgisayarın da şarjı bitmek üzere bi iki bişey yaziimm,merhaba hoşbuldum mekanı baya bi boş buldum gibi!..
-pöhh!evet neden olmasın,bu saatte de espiritüelligin zirvede yani,dedi..
-tamam,tamam!.yazdım bitti işte..yazmadım tembellik edip sıcak yatagımdan kalkmadım demem,dedim...
sohbet böylece sona erdi.evet şarj çok az kaldı,kapatmam gerek seyirci..iyi sabahlar.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails