Cuma, Temmuz 30, 2010

HAYATI GÜNCELLEME SERVİSİ

Hizmet dışı bir servisle karşı karşıyayız..Bir türlü hizmet alamadık zaten bu servisten..her adım boş,her çaba boş,her deneme başarısız..bölünmüş bir hayatın tam ortasında,hangi kimliğe ait oldugunu bilemeden bir ugraş veriyoruz,kimiz,neyiz,adımız ne,neden buradayız ya da oradayız?Bir kimliğe adapte olmaya çalışırken bir başkasını yükleniyoruz sırtmıza ,bizzat,şahsen kendimiz,kendimizle birlikte!tanıştırayım; işte,BİZ!
bir ve birden çoğuz,ama o kadar yalnız ve yorgunuz..hangi dala bir umut tutunsak o dal kuruyor..hayatın şifresini tam kırdım derkeeenn,pat!bi bakıyoruz şifre değişiyor..kıramıyoruz ne feleğin çemberini ne de bu güncelleme servisinin şifresini..kırabildiğimiz tek şey kalpler..kalbimiz..biz..

Cumartesi, Temmuz 24, 2010

Ölüm Kadına Yakışır..

Bu filmi izlemişsinizdir herhalde..yine eski bir filme rastladım tv'de.uzun zaman önce izlemiştim;tarzı,espri anlayışı,oyuncuları,yönetmeni ve tabi ki konusuyla sevdiğim filmler arasına girmeyi başarmıştı.Beğendiğin,sevdiğin bir filmi uzun bir aradan sonra yeniden izlemek,eski aşkını yıllar sonra görmek gibi bir his uyandıryor insanda..hem mutlu edici hem de hüzünlendirici olabiliyor.Ama yine de tatlı bir duygudur işte bilirsiniz..
Ölüm kadına yakışır mı bilmem ama film bir kadının genç görünmek ve uzun yaşamak için neler yapabilceğini tüm gerçekliğiyle ve komikliğiyle ortaya koyuyor.Ayrıca kadınların kendi aralarındaki fener-cimbom rekabetinden bile daha büyük,ezeli rekabeti de ortaya koymakta oldukça başarılı :) kim ne derse desin en iyi kadın arkadaşlar arasında bile için için bu rekabet vardır..

Goldie Hawn ,film çekildiğinde 47 yaşında olmasına rağmen o kadar genç ve güzel ki (Merly Streep de 43)
o yaşta bende onun gibi olacaksam,öyle bir ölümü bende kendime yakıştırabilirim!  :)))

Salı, Temmuz 20, 2010

RİZE GÜNCESİ-3

Taşlar yerine oturuyor sandım,ama galiba yanıldım.Burda bir şeyin yerine oturcağı falan yok boşuna vakit harcıyorum gibi geliyor.Umalım da bu "günce" hayatımın hatalarından biri olmasın!
Alışmam gerekirdi şimdiye kadar ama hala alışabildiğimi söylemem.Kendimi olaya veremedim bir türlü.Bir şeyler eksik gibi.kimse güven vermiyor.biraz daha kalıp zorlasam mı yoksa artık geri mi dönsem bilmiyorum..kafam çok karışık..
Burada hava da açmıyor bir türlü hep serin hep yağmur hep çiğse..tipik karadeniz mevsimi işte.bu ücra mahrumiyet bölgesinde herşeyden memnuniyetsiz nereye kadar gideceğim bilmiyorum,ihtiyaçlar,zorunluluklar ve bunlar karşısına ne yapacağını bilememek!biliyorum enerjimi daha yüksek tutmalıyım ama olmuyor işteee!

Kocaman karanlık bir ormanın arasında ürkütücü ama bir o kadar da güzel bir manzaraya hakim bir mekan;gürül gürül akan bir derenin sağına soluna yerleştirilmiş..hayatı durduran bir şey var benim için burada,bugün salıymış oysa ben daha hala pazartesi sanıyorum..bu belki de kafamın karışıklığının en bariz örneğidir!

gene yoruldum,gene ümitsizim yaaa seyircii!!

Cumartesi, Temmuz 17, 2010

RİZE GÜNCESİ-2

Bugün kendimi daha iyi hissetsem de gelecek günler ne gösterecek bilmiyorum..

Burada değişik insanlar görüyorum,tanıyorum..Rizeliler gerçekten çok ilginçler,konuşmaları da öyle;karadenizli olmama rağmen ben bile bazen ne dediklerini anlamıyorum :) bazıları lazca konuşuyor zaten.herkes sarışın ve mavi gözlü.bir de burayı gezmeye gelen ingilizler ve bol miktarda araplar var tabi..Araplar hepsinden ilginç.kadınlar simsiyah sadece gözleri görünen peçeli çarşaflarıyla etrafta dolaşıyor,erkekler başları görünmesin diye şapka takıyor ve su gibi ingilizce konuşuyorlar,bende böyle saf saf bakıyorum :) Haa bi de gürcüler var tabi!onları nasıl tanımlamam gerek bilmiyorum.Çalışmak için gelmişler.erkekler kaba,kadınlar erkek gibi bi tuhaf millet..gayet güzel oldugu halde,yüzüne bile bakmak istemez mi insan bir kadının? Hani derler ya yüzlerinde nur yok,galiba bu deyim bunu ifade etmek için bulunmuş!belki yabancı bir ülkede yabancıların arasında çalışmaktan herkese karşı bi önyargı sahibi olmuşlardır ya da ne biliimm tümüyle yabancı olmanın verdiği bi tedirginliktir yüzlerine vuran..aslında bende en az onlar kadar tedirginim,bir düzene alışmadan başka bir düzen içinde buldum kendimi.Allah bana kolaylık versin ne diim..
Böyle dertli dertli yazıp bir yandan bir zamanların efsane dizisi "Mavi Ay"ı seyrediyorum.çok ilginç bir nostalji oldu şuan benim için..nerden nereyeee...

Kaptanın sıyır defteri : bodoslama travması bilmem kaçıncı bölüm...

Cuma, Temmuz 16, 2010

RİZE GÜNCESİ-1

Rizedeyim,sevgili okurlar..
neden ordasın diye sormayın,sürgündeyim!yine bir sürgün dönemi işte..biri bitmeden biri  başlıyor..o kadar yorgunum ki şuan.üzerimden tır geçmiş,bütün kemiklerim tuzla buz olmuş gibi :(

ben galiba yapamicam seyirci,duramicam bu kararın arkasında...bazı şeyleri yapmak yaşamak için çok geç kalmışım.bir an önce evime dönmek istiyorum.

kaptanın sıyır günlüğü offlama travması bilmem kaçıncı bölüm....

Cuma, Temmuz 09, 2010

BİZ TÜRKLER :)

Bugün arkadaşlarla yine malum mekanımızda buluştuk.Konular her zamanki konulardı ama bugün özellikle gündemimizi KPSS denen o illet sınav meşgul etti.Sınava girecekler girmeyecekler falan epey bir yorum yaptık,birbirimize dua ettik,başarı diledik derken sohbet döndü dolaştı Türkiye'ye geldi ordan da otomatik olarak Türklere geldi;Almanyadakiler,Belçikadakiler,Türkiyedekiler ve aklınıza gelecebilecek her yerdeki Türkler!Evet,Türkler her yerde..Kutuplara bile gitseniz bi Türkle mutlaka karşılaşırısınız :) Durum böyle olunca,Türklerin karakteristik davranışlarını,vazgeçmedikleri huylarını da dünyanın neresinde olursanız olun,mutlaka gittikleri yerlere de götürdüklerini görürsünüz..
Dostlardan birinin ablası Belçikada yaşıyor.Onun verdiği bilgiye göre Belçikada şehir içindeki yeşil alanlarda,parklarda,bahçelerde vb yerlerde "ızgara yapmak yasaktır" şeklinde, Türkçe uyarı levhaları bulunuyormuş!
Buna benzer uygulamaları Avrupanın başka ülkeleride de yapıldıgını duymuştum,mesela Almanyada da yine Türkçe olarak "Çimlere basmayınız" gibi uyarılar varmış :)) Bunun üzerine herkes hakkımızda bir tespitte bulunmaya neden böyle yapıyoruz yahu demeye başladı.Neden olacak kardeşim biz göçebe bir milletiz, bu bizim genetik kodlarımıza şifrelenmiş vaziyette, naparsak yapalım bunu atamayız,genlerimizle oynarlarsa bilemem tabi durum değişirmi..Adamlar taa Orta Asyalardan gelmiş atın üstünde,orada hep at üstünde ve sürekli bi hareket halinde yaşamış.Birden durup  artık yerleşik hayata geçince kodlarda bir şaşırıma hali yaşanıp göçebe olmakla olmamak arasında bir bocalama yaşanmaya başlamış kanmca.Bünye hareket istiyor,bıraksalar belki hala göçecez dönüp dolaşıp aynı yere gelicez;bünye bozkırda oldugu gibi istediği gibi yayılmak,uygun bulduğu yere hemen  çadırını kurup etini yemek kımızını içmek istiyor kardeşim! :)) Eski günlerini özlüyor bence ve bu yüzden bu tip davranışlar sergiliyor kanımca :)
Bi türlü sindirmedik galiba göçmemeyi..Hayatımız bence hala göçebelik üstüne kurulu,şöyle bi bakın kendinize,evinize,evlerinizde halihazır duran yük yığınlarına,atamadığınız kolilere,yaz geldimi yaylalara,deniz kenarlarına,kış geldi mi şehre akın edişimize bi bakın,görünürde çok başka sebepler olsa da bence bilinçaltımızda hala "göçmek" olgusu var bizi bir şekilde dürtüyor.İyi ki de dürtüyor..
Biz Türklerde bir de "yazma" tutkusu vardır..Her Türk genci şair doğar zaten bilirsiniz :) Çok meraklıyızdır arkamızda yazılı bir şey bırakmaya,hiç bişey yazamasak okulda oturduğumuz sıraya adımızı kazırız ya da bi ağacın gövdesine sevgilisinin adını kazır adam,hatta bu yazma ve "ben de buradaydım" felsesini öyle abartırız ki tarihi,turistik değer demeden bulduğumuz her yeri yazarız!Dağa yazarız,taşa yazarız,kitabelere yazarız(en eski yazılı belgelermiz de bundandır)kayalara yazarız,pirinç tanesine yazarız,havluya yazarız yazarız da yazarız!Yazmak bizim varlığımızı ,yaşadığımızı,bir iz bıraktığımızı kanıtlar gibi,sanki yazmazsak orada oldugumuzu oradan geçtiğimizi kimse bilmeyecek. :)) Böyleyiz işte,göçeriz,yazarız yazamazsak kazırız!

Ne diyeyim,enteresan bir milletiz vesselam :))

Perşembe, Temmuz 08, 2010

3.Göz ve Giovanni Ribisi

Hani bana kendimi unutturacak türden bir gerilim filmi izlemek istiyordum ya,nihayet dün gece bir tane izledim : 3.Göz. Filmin konusu kısaca şöyle;"Annie Wilson (Cate Blanchett) geleceği görebilen bir önseziye sahiptir. Kasabada üç oğluyla yaşayan Annie, medyumluk yaparak geçinmeye çalışır. Polisler boğularak öldürülen bir kadın cesedi bulduklarında Annie, cinayet ve cinayeti işleyen kişi hakkında görüntüler görmeye başlar. Cinayeti çözebilecek tek kişi Annie olduğu için katilinde muhtemel hedefi olur." ve ilginç olaylar birbirini takip eder işte..Filmi beğendim ama ben en çok oyunculara takıldım,başrolleri  Cate Blanchett,Keanu Reeves paylaşıyorlar.Ama her ikisinden de etkileyici bir isim var ki ben niye daha önce keşfetmemişim dedirtti bana;
Giovanni Ribisi..Ben zaten bir filmin asıl kahramanlarından çok ,arka plandaki kararterleri,antikahranmanları severim!Onu görünce de böyle oldu ve  "Ben bu adamı nerden tanıyorum yaa?!" sorusunu sormaya başladım kendime,ardından nette küçük bir araştırma yaptm ve pek çok filmde ya da dizide görmüş olabileceğimi anladım [Kusursuz Yabancı,Er Ryan'ı Kurtarmak,Halk Düşmanları,My name is Earl...gibi]..
Kendisinden çok etkilendiğimi ve hatta kendisine aşık olduğumu itiraf etmek zorundayım! :)
Gerek babasının cinsel istismarına mazur kalan bir adamı canlandırmakta gösterdiği performansla,gerekse yüzündeki o saf ifadeyle benim kalbimi çalmayı başardı!
Kendisinin artık sıkı bir takipçisiyim,hayatıma hoş geldin Giovanni  :))

Pazar, Temmuz 04, 2010

Bugün burada garip bir his var..

Bugün burada ne var bilmiyorum.garip bir his dedim,şu dedim bu dedim tanım bulamadım,bir türlü adını koyamadım...bir boşluk var ama neden?pek çok nedenden ötürü tabi ki..havalar da bir garip gidiyor bugünlerde,açsa desem açmıyor,yağsa desem yağmıyor,benim gibi ne olduğunu ne yaptığını bilmez bir halde gününü deviriyor..
Ben yine bu havalarda sarhoş olurum içmeden!beklerim bir şeyleri gelmez..ne beklediğimi de bilmem ya çoğunluk,içimden ölmek gelir onun da zamanı gelmez!..
Okurum,yazarım,söylerim,söylemem,ağlarım,gülerim,dinlerim,dinlenirim ama bir türlü yorgunluğum bitmez..Yemyeşil bir memleketin en tatlı köşesinde,bir çay bahçesinde pineklerim eşle dostla..kendime yakıştırmışım bu hissizliği çıkarıp atamıyorum bir türlü üzerimden,hep aynı giysilere sarınmam da bu yüzden belki,bana yakışanın,alıştığımın dışındakileri yapmamak!işte gelmişle geçmişin kısa özeti...
Hayalkırıklılarının sonu gelmeyecek mi?hayalleri bu kadar çabuk kırılacak malzemeden mi yapıyorum ki habire tuzla buz oluyor?..
Bir film bulup izlemek istiyorum,bana kendimi unutturacak kadar dehşetli!..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails